Erdoğan'ın Dersi - Peder Lambros Fotopulos, Emekli Avukat, İlahiyatçı
Ortodoksluğun küresel sembolü olan İstanbul'daki İlahî Bilgeliğin mabedi, ne Türkler, ne Rumlar, ne Franklar, ne de UNESCO tarafından yönetiliyor, fakat yalnızca Meryem Ana'nın bizzat kendisi tarafından.
Altarın yukarısında, Kraliçe ve İmparatoriçe olarak tahtında oturuyor ve bu kutsal mekânın ebedî sahibesi o.
Onun izni olmadan hiçbir şey olmuyor.
Yakın zamanda ise bu mabedin Cami olmasına, aşağıdaki önemli sebeplerden ötürü izin verdi:
*Eğer şu anda Aya Sofya'da bir Ortodoks Ayini yapılsaydı, bir de Yunanca, bugüne kadar bu kutsal mabedden geçmiş ve Allah'ın insanla olan nadide buluşmasını yaşamıs binlerce Ortodoksun kemikleri sızlayacaktı.
Çünkü ön sırada imansız insanların, kâfir siyasetçilerin, "aforoz edilmiş" devlet yöneticilerinin, Papa'nın temsilcilerinin, kardinallerin dikildiğini, kameralarda onların yüzlerinin göründüğünü göreceklerdi.
Episkoposlar ve papazlar gösterişli ayin kıyafetleriyle kendilerinden hoşnut bir vaziyette poz verirlerdi, kadın bakanlar ve milletvekilleri dar pantalonlarıyla ya da havadar giysileriyle bedensel meziyetlerini teşhir ederlerdi, fanatik milliyetçiler putperestlerle birlikte bayraklarını tehditkâr bir şekilde sallarlardı, ateist büyükelçiler, yabancı devletlerin temsilcileri, hep birlikte şovda, her zaman olduğu gibi...
Ekümenizm iş başında ve İsa Mesih... firarda!
*Erdoğan ise tüm bunların aksine Kitab-ı Mukaddes'teki ve "Bizans'taki" asıllarına uygun bir dua organize etti.
Nasıl ki Davut Peygamber, halktan biri olarak, Antlaşma Sandığı düşmanların elinden kurtarıldığında onun önüne geçip bunu kutlamıştı, Erdoğan da aynısını yaptı.
Mütevazı bir imanlı gibi Kuran'ı okudu ve imanlılar topluluğuyla birlikte diz çöktü.
Tıpkı Hristiyanlığın büyük bayramlarında halkıyla birlikte diz çöküp dua eden Hristiyan imparatorlar gibi... Millî bayramlarda beş dakikalığına kiliseye gelip duran, orada hangi Allah'a tapıldığını görmezden gelen ve ne yapıldığından bihaber olan, ilahî Yüceliğe diz çökmek yerine kamera objektiflerine poz veren "odun" politikacılar gibi değil.
*Erdoğan bize bir ders daha verdi. Aya Sofya'yı dolduran binlerce insan, tek bir inanca sahipti.
Papa'yı da katılmaya davet etti, fakat Müslüman gibi, diz çökerek ve İslam'ın iman bildirisini kabul ederek.
Kesin ve net faaliyetler. Kıymetli Hediyelerin (İlahî Litürji'deki ekmek ve şarap) kutsanmasından önce Ortodoks Patriğin sapkın/heretik Papa'yı öptüğü ayinlerimiz gibi değil.
*Aya Sofya cami olduktan sonra yapılan ilk duanın üslubu ve edebi bir başkaydı. Tıpkı bir zamanlar aziz Episkoposların orada yaptığı ayinler gibi.
Kadınlar ve erkekler ayrı yerlerde, herkes birbirine saygı duyarak ve dindarlık içinde dua ediyordu.
Bütün kadınlar dış görünüşlerinde Meryem Ana gibiydiler. Tıpkı imparatorluk zamanında bütün asil kadınların ve bütün Hristiyan Rum kadınların giyindiği gibi.
Meryem Ana, Müslümanların, Oğlu'nun mabedini cami yapmasına izin vermekte haklı değil miydi?
Nitekim İslam, Kilisemizin büyük ilahiyatçısı Şamlı Aziz Yuhanna'ya göre Hristiyanlığın son tarikatı sayılıyor.
Bir Nestoryanizm türü. Müslümanlar, binlerce tarikatı olan Papa'dan ve Meryem Ana'ya hakaret eden Protestanlardan bin kat daha iyiler!
Fakat bu olayın önemli bir parametresi daha var. Rab'bimizin sözleriyle doğrudan ilişkili.
Rab şöyle dedi: "Zira size derim ki, salâhınız yazıcılar ve Ferisilerinkinden ziyade olmazsa, göklerin melekûtuna hiç giremeyeceksiniz" (Matta 5, 20).
Bu şu anlama gelmektedir, eğer imanda Müslümanları geçmezsek, eğer atalarımızın doğrularından ödün vermeyen hallerine dönmezsek, İlahî Litürji'yi yalnızca bizle aynı inancı ve vaftizi olanlar için yapmazsak, işte o zamana kadar Aya Sofya bize ait olmayacak.
Allah'ın pek Mukaddes Validesi, Ortodoksların sapkın Roma Katolikleriyle birlikte yaptığı bir ayine daha müsaade etmeyecek.
Büyük ve Aziz Yustinyanos, Meryem Ana'nın emriyle kapıları bize kapatacak. Peygamberi de bize gerçeği söylememesi için kandıracak...!